Sunday, August 27, 2006

NOOOO-DLE


Biraz Uzakdoğu filmlerine özenmek, biraz kendini "In the Mood for Love"da hissetmek; gittik kendimize şu bir süredir marketlerde 2 küsür ytl'ye satılan CUP NOODLE'lardan aldık. Sothyz arkamdan "Alma Jelatin, boşver!" dese de, ben çoktaaan içeriğini okumuş (Tavuk aromalı noodles. Kaynar suyu kaba dökün ve 3 dk. bekletin. Karıştırdıktan sonra noodle'larınız hazır olacak! :)))))), ezberlemiş kasaya yönelmiştim bile... Sothyz de biraz yeşil fasulye, yarım kilo kıyma, 5 soda alarak alışverişimizi tamamladı.



Eve gelince bir film izledim. Biraz çet yaptım. Biraz dergi karıştırdım. Midemin bu egzotik tadı tam anlamıyla hak edebilmesi için iyice boş kalmasını bekledim... Biraz daha bekledim... Karnımdaki gurultu volyumunun yeterli seviyeye ulaştığını anladığımda derhal sandalyeden kalktım ve mutfağa yöneldim. Nitekim 3 dk içerisinde nefis bir ziyafet beni bekliyordu. Noodle'lara güvenim tam, midem bu küçük kutunun içindeki lezzeti tümüyle kabul edecek kadar açtı.

-Buralar hiç de hoş anılar içermiyor.-

Sonuç mu? Re-za-let! Hayatımda hiç bu kadar kötü bir yemek yemediğim gibi, hiç bu kadar kötü bir kokuyla da karşılaşmadım. Bu sinema sanatına hayran kaldığım / her gördüğüm çekik gözlüsüne taptığım Uzakdoğu insanı, affedersiniz, bu z.k gibi yemekten başka yiyecek bir şey bulamadılar mı? Sana, "İtalya'nın nefis pizzası, pennesi, spaghettisi; Meksika'nın enfes fajitas'sı nerede?!" diye sorar; memleketimin içli köftesine kurban olurum sevgili okur. Yiyeni obez yaptığı iddiasıyla lanetledikleri Burger King'in bile bir karakteri var, ki Acılı Whopper yerken zevkten tatlı krizimi tatlıya bağladığımı bilirim... Yazık.Biterken ocakta misss gibi taze fasulye pişiyordu. Zeytinyağlı.

Monday, August 21, 2006

Q2LBEN


gülben ergen'den bahsetmişken, bu fotoğrafına değinmeden geçemeyeceğimi farkettim.
arşivimdeki birbirinden güzel ünlü fotoğraflarına göz atarken, bir de baktım gülben ablanın bu pozu bana başka bir pozunu hatırlatıyor.
şimdi saymaya üşeniyorum ama galiba 3 alttaki posttaki (tekerleme gibi oldu) fotoğrafa bakarsanız iki resim arasındaki benzerliği (benzerlikleri) bulabilirsiniz. bunu yeliz yeşilmen bile bulabilir.
1. popo kavrama: gülben ablanın sol eli sürekli poposunda. kaşınıyor olabilir, belki parazit vardır. efendim ben doktor değilim ama kendisine şey öneriyorum, küçük kırmızı haplar vardı, ondan.
2. bacaktaki gamze: buna selülit demeye dilim varmıyor, yorumsuz bırakıyorum. selülit, vişi reklamlarından öğrendiğimiz kadarıyla -bizde graaaam yok yaniiii- derideki portakal kabuğu görüntüsü. ama bu portakal falan değil, artezyen kuyusu. kendisine portakal yemeyi yasaklıyoruz.
3. yüzdeki ifade: alltakinde direk karşıya, bunda ise yere 45 derecelik açıyla göğe bakmasına rağmen, ağız aralığı ve kaşları kaldırma mesafesi birbirinin aynısı.
dallı güllü bikinisinin güzelliğinden ve arkadaki flu papatya sandalyelerden bahsetmek istemiyorum, zira saat sabahın 04:2'si ve çok açım.


q2 konusuyla ilgili seyir arkadaşım jelo'ya atılan çamuru temizleyemeyi görev bilirim.
evet kendisi gurbet ellerde can sıkıntısıyla haşır neşir olabilir. ancak o bir blog scene investigator değildir. -değilsin, değil mi?-
q2'nin bılogır profiline koyduğu fotoğraf bir kadın fotoğrafı ve bunu da ancak, bir erkek kendisinin üzerinden dikkatleri çekmek için yapıyor olabilir.
sonuçta, jelo ablamız ve ttku kardeşimiz temyiz ediliyor, geriye diğer arkadaşlarımız kalıyor. dava düşmüştür, gümm!
hatta diğerlerinin sebeplerini biiiiiir biiiiiir sayarken, doktor ferhatcan kardeşimizin anyone iddiasını havada bıraktığından q2'nin anyone olmasına bir oy da benden diyorum.
ebe!
ooooolaaa laaa dardanellaaa.

Thursday, August 17, 2006

MAY DAY


sevgili batan gemi ahalisi,

bu gemiyi bir türlü batıramıyoruz. hatta bendeniz kulunuz sotiz'in yaz tembelliğiyle haftalardır küçük bir postçuk dahi girememesi bile bu gemiyi batıramadı. jelo abla tek başına kahramanca kürek çekiyor, yelkenler fora!

şimdi benim üşenerek klavyenin tuşlarını tıklamamın sebebi ise bir kutlama; çok sevdiğimiz simi ablamızın parmağındaki yüzüğü kutlamak.
ay ne biliyim, buradan paris'e koşasım geldi. ben ayakkabılarımı bağlarken, siz de jelo ablayla simiole için çektiğimiz tribute fotoğrafa bakın, ne biliyim.
burayı da pek kimse bilmez ama, belki ikimilyor.kom yaparız, belli mi olur.
savaş ay, sesimi duy.

BİRER DRİNK ALSAYDIK...


İçecek rafından yapboza / yapbozdan içecek rafına, Simioletic yaklaşımlar...

Kendisinin yeniden yazmasını beklemek; Aliye'nin çocuklarına kavuşmasını beklemek, Carver'ın kim olduğunu öğrenmeyi beklemek, Seymen Ağa'nın mayınlardan sağ çıkıp çıkmayacağını merak etmek kadar azap verici. Nitekim kavuşmalar da öyle duygu dolu...

Tuesday, August 01, 2006

MARGINAL UTILITY OF SOMETHING SOMETHING

mmilk
"Şu an bir adet, tek dal sigara için 5 YTL verebilirim, gözümü bile kırpmam. Tabi onca aradan sonra 1 adetle tatmin olamayacağım için ikinci dal sigaraya 4 YTL veririm. 3.'sünün yanında belki kahve bile içerim, ağır ağır. Ama ona 2YTL'den fazla vermem. 4. dal sigara büyük ihtimal kulak arkası olacaktır, 1YTL ancak eder... Çünkü bir sonraki sigara isteğime kadar belki bir paket sigara edinmiş olurum. 5. dal sigaraya tek kuruş ödemem, isterseniz şuraya bırakın."

...diye düşünürken nedensizce okulu özlediğimi fark ettim. Biz buna ekonomide MARGINAL UTILITY diyoruz... Bir mala sahip olma isteğin azaldıkça / tatmin oldukça onun için feda edeceğin şeyler azalıyor.